AYDININ DAĞINDAN YAĞ OVASINDAN BAL AKAR...
   
  efekentli
  efelerin biyografileri
 
Get this widget | Track details | eSnips Social DNA
Demirci Mehmet Efe


1885 yılında Aydın – Nazilli’nin Pirlibey köyünde doğmuştur. “Demirci” 
lakabını mesleği olan demircilikten almıştır.

Babası gibi demircilik yaparken, I. Dünya savaşı sırasında askere alınır ve İzmir’de 5. Depo Alayına verilir. Bu sırada bir Ermeni subayının kendisine hakaret etmesi üzerine askerden kaçarak dağa çıkar ve Gökdeli adındaki Ödemişli bir efenin çetesine katılarak eşkıyalığa başlar. Zamanla kendi çetesini kuran Demirci Mehmet, çevresinde topladığı 200 kişiyle Aydın, Denizli, Ödemiş taraflarında “Demirci Mehmet Efe” adıyla nam salar. I. Dünya Savaşı boyunca bu bölgede eşkıyalık yapar ve asayiş güçlerini bir hayli uğraştırır.

Demirci Mehmet Efe, 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi üzerine adamlarıyla birlikte 10 Temmuz’da Kuvayı Milliye güçlerine katılarak Umurlu’daki cephe komutanı Binbaşı İsmail Hakkı Bey’in emrine girer. Yunanlılara karşı yapılan Fata ve Adagide baskınlarında etkili rol oynar. Bu arada Kuvayı Milliye adına para yardımı sağlamak ve civardaki Rum vatandaşların Eğridir’e sürgün edilmeleri işleriyle uğraşmak amacıyla en güvendiği adamlarından Sökeli Ali Efe’yi Denizli’ye gönderir. Ancak Rumların sürgün edilmesini istemeyen Mevki Komutanı Albay Tevfik’in de desteğiyle Denizli eşrafı Sökeli Ali Efe’yi pusuya düşürerek öldürür.

Demirci Mehmet Efe, Sökeli Ali Efe’nin öldürülmesi üzerine büyük bir öfkeyle Denizli’yi basar. Hatta bu konuyla ilgili bir de rivayet vardır. Demirci Mehmet Efe, öç almak amacıyla Denizli’ye geldiğinde bütün kenti ateşe vermeyi ve ayırım yapmadan bütün halkı kurşuna dizmeyi düşünmektedir. Bu konuda da yemin etmiştir. Ancak bu durumdan haberdar olan Sarayköylü Bektaşi şeyhi Tahir Efendi, Demirci ile konuşarak yapmak istediğinin hakkın rızasına uymadığını, bu işten vazgeçmesini ister. Ancak Demirci, şehri yakmaya ve Denizlileri cezalandırmaya yemin ettiğini, yemininden dönemeyeceğini belirtince Tahir Efendi “Oğlum, şeriatta zorluk yoktur. Her şeyin kolayı bulunur. Suçluların arasında masumlar da çoktur, bunlar da arada yanar. Oysa Denizli’nin mezarlığı da kenti sayılır. Orada bulunanlar kentte bulunanlardan çoktur. Yalnızca mezarlığı ateşe verirsen yeminin yine yerine gelmiş olur.” Diyerek Demirci’yi ikna eder ve mezarlık yakılır. Bu arada Demirci Efe, Albay Tevfik’i öldürür. Sökeli Ali Efe ve arkadaşlarını öldürmekten şüpheli 200 kişi yakalanır ve Demirci Efe’ye getirilir. Buradaki Sökeli Ali Efe’nin yanında bulunup da ölümden kurtulan birkaç Zeybek kendilerini pusuya düşüren kişileri tek tek seçer ve yaklaşık 60 kişi bir avluda toplanarak boğazlanır. Bunların arasında Mutasarrıf vekili Kadı Kahraman Seyfi de vardır. Bu olayın ardından acımazlığıyla da ün salmıştır.

Demirci Mehmet Efe, 5 Ekim 1919’da buyruğundaki düzenli güçlerle, saldırıya geçen Yunan güçlerini Aydın cephesinde durdurur ve Aydın cephesi Umum Kuvayı Milliye Komutanlığına atanır. 22 Haziran 1920’de Yunanlıların Ulusal güçlere saldırması üzerine Isparta – Eğridir dağlarına çekilir. Bu arada TBMM yönetimine karşı tavır alan Çerkez Ethem ve Galip Hoca, Efe’ye birleşme teklifinde bulunurlarsa da Efe, ne bu teklifi, ne de dağdan inmeyi kabul etmez. Bunun üzerine Refet (Bele) Bey komutasındaki bir birlik efenin karargahını basar. Ancak efe bu baskından kurtulursa da adamar teslim olurlar. Daha sonra Ulusal Mücadeledeki başarılarından dolayı, herhangi bir eylemde bulunmaması koşuluyla bağışlanarak köyünde yaşamasına izin verilir.

Demirci Mehmet Efe Denizli’de halka sert davranması nedeniyle sürekli kendisine karşı bir saldırı bulunulacağından korkardı. Uzun yıllar sonra dahi kalabalık yerlere girerken yanında adamları bulunur, orta yerde oturmaz, sırtını duvara vererek otururdu. Gittiği yerlerde de aşırı oyalanmaz, hemen bulunduğu ortamı terk ederdi.
Efelik yaptığı dönemlerde kendisine Zeybek, kızan olmak için gelenlere “Dinine düşkün olanlar, Yörük Ali’nin yanına gitsin” diyerek geri göndermesi dini inançlarının da güçlü olmadığını göstermektedir.

Demirci Mehmet Efe, 1959 yılında yine doğduğu köyde öldü. Özellike eşkıyalık zamanlarında halka karşı sert yaklaşımı gereği olsa gerek Demirci Mehmet Efe hakkında yakılmış türküye rastlanılmamıştır.

Atçalı Kel Mehmet Efe


Aydın’ın Sultanhisar ilçesine bağlı bir bucak ola8n Atça’da, Atça’lı Hasan Ağa adındaki yoksul bir köylünün oğlu olarak dünyaya geldi. Çok küçükken geçirdiği bir rahatsızlık sonucu veya büyük bir ihtimalle doğuştan başının kel olması nedeniyle “Kel” lakabı takılmıştır. Çiftliklerde ırgatlık yaparak yaşamını sürdürmekteyken Atça’nın varlıklı kişilerinden olan Şerif Hüseyin’in kızı Fatma’ya sevdalanır. Kızı istediklerinde de büyük bir hakaretle karşılaşıp üstüne üstlük de ağanın adamları tarafından dövülünce birkça kişiyi yaralayarak dağa çıkar. Devletle veya çevredeki varlıklı kişilerle çeşitli sorunları olan birçok kişide yanına katılır. Zamanla Aydın ve çevresinde “Atçalı Kel Mehmet Efe” adıyla nam salar. Bu arada sevdiği kızın babası, kızını bir başkasıyla evlendirmek istediğinde damat adayını dağa kaldırarak yüklü fidye alır ve kızın evlenmesini önler. Bunun yanı sıra kızını vermemekle ve kendisine düşman olmakla birlikte sevdiği kızın babasını düştüğü hapisten kaçırır. Yönetim güçleriyle girdiği birçok çatışmadan sağ salim kurtarmayı başarır. Aydın bölgesinde vali ve diğer devlet ileri gelenlerinin baskısından bıkan köylülerden de destek görerek gücünü her geçen gün artırır. Kapatılan Yençeri ocağı askerlerinin de katılması sonucu sayısı binleri aşan büyük bir güce sahip olur ve Aydın çevresinde büyük bir ayaklanma başlatır. Bu ayaklanmayı bastırmak isteyen İzmir intisap nazırı İlyaszade’yi yenerek 1828’de Aydın’ı ele geçirir. Ardından, çok kısa bir süre içerisinde Menderes vadisinin tüm orta çığırını, Tire, Bayındır, Birgi, Ödemiş, Turgutlu ve Salihli’yi egemenliği altına alır.

 Aydınlılar, Kütahya, Manisa ve Denizli’nin kimi ilçeleri onun düşüncelerini sevinçle karşılayıp ona kapılarını açmışlardı. Ona karşı Aydın mütesellimi ve adamlarının dışında kimse silah kullanmamıştı. O veya adamları, bu yerlere birer kurtarıcı olarak girmişlerdi.

 Kel Mehmet, kendisini Aydın’a vali atamasının ardından ilk iş olarak eski düzeni kökünden yıkmışi kötü idareci ve ayandan kişileri kaçırmıştır. Halkın canı, malı, ırzı teminat altına alınmış, gezi hürriyetini tesis etmiştir. Daha sonra mültezimlerin, zabitlerin halka kanun dışı yükledikleri vergileri azaltmış, hatta tümden kaldırmıştır. İstanbul’a başlılığını bildirerek yıllarca tahsil edilemeyen vergileri toplayarak göndermiştir. Yönetimden serbest ticaret ve tarımın korunmasını, kanunların değiştiriliğ daha eşitlikçi kanunların yapılmasını, askerliğin yeni esaslara bağlanmasını istemiştir. Kendisine “Vali-i Vilayet, Hademe-i Devlet Atçalı Kel Mehmet” ünvanını vererek bu adla para dahi bastırmıştır.

 1829’da Aydın devlet güçleri tarafından geri alındı. Nazilli taraflarına kaçan Efe, Nazilli’nin Tepecik köyünde devlet güçleriyle girdiği bir çatışma sonucu 10 Haziran 1830’da yakalanarak öldürüldü. Turnalı Ali ve Palabıyıkoğlu adındaki adamları ile birlikte başı kesilerek İstanbul’a gönderildi.

 Atçalı Kel Mehmet, çok kısa süre içinde yaptığı işlerle adeta Osmanlı’nın kıyımından bıkan halk için bir kurtarıcı olarak görülmüş, halkın gönlünde büyük bir yer edinmiştir. Osmanlı’ya bağlılığını bildirmesine ve başardığı işlere rağmen öldürülmesi ise halk arasında büük üzüntü doğurmuş, Osmanlı’ya “Kahpe Osman” lakabını taktırmıştır.


Yörük Ali Efe


1896 yılında Nazilli’nin Kavaklı köyünde dünyaya geldi. “Sarıtekeli” adındaki bir Yörük aşiretine mensuptur.

1916’da askere alınan Yörük Ali, İzmir’de 5. Depo Alayına sevk edilir. Gerekli eğitimden sonra Kafkas cephesine gönderileceği sırada kaçar. Ardından Alanyalı Molla Ahmet adındaki bir efenin çetesine katılır. Bir çatışma sırasında Molla Ahmet vurulup ölünce Yörük Ali çete elemanları tarafından Efe seçilir. Yunanlıların İzmir’i işgali üzerine adamlarıyla Nazilli cephesinde silahlı direnişe katılır. Gitgide genişleyen güçlerine “Milli Aydın Alayı” adı, kendisine de “Milis Albayı” rütbesi verilir.

Yörük Ali Efe, 1920 Kasımında alayıyla birlikte düzenli ordu birliklerine katılır ve Menderes havalisi kumandanlığı yapar. Savaştan sonra İstiklal madalyasıyla ödüllendirilir. 1957 yılında yine doğduğu köyde ölür. Özellikle Ulusal Mücadelede gösterdiği başarılar, halkın gönlünde bir yer edinmesini sağladı, adına türküler ve oyunlar düzenlendi.

“Milli Mücadeleye katıldığı sırada Yörük Ali Efe 23 yaşında bir delikanlı idi. Orta boylu, vücudunun üst kısmı aşağı kısmından daha uzun, kalın kemikli, geniş omuzlu, çıkık şakaklı, ablak çehreli, ela ve çekik gözlü, beyaz tenli, yüksekçe ve göze çarpacak derede uzun burunlu, sağlam yapılı bir Yörük olan Ali Efe, Kuvayi Milliyenin Çerkez Ethemn ve Demirci Efeden sonra en önemli kişisidir.

Çakırcalı (Çakıcı) Mehmet Efe

1872 yılında İzmir – Ödemiş’in Ayasuluğ köyünde dünyaya geldi. Annesi Hatice, babası eski Zeybeklerden Çakırcalı Ahmet Efedir. Baba – oğul her iki zeybeğin de kullandıkları “Çakırcalı” lakabının, birtakım kaynaklarda mensup oldukları bir Yörük aşiretinden gelme olduğu belirtiliyorsa da yapılan araştırmalar sonucu bunun oldukça düşük bir olasılık olduğu ortaya çıkmaktadır. Çakırcalı’nın torunu Salih Çakırca ile yapılan bir söyleşide dedelerinin Afyon’un Dazkırı taraflarından geldiklerini belirtmiştir. Evliya Çelebi de 1082’de (1671) Kütahya’yı anlatırken Afyon taraflarında “Çakırca” diye bir kazanın varlığından bahseder. Bir cinayet işleyerek kaçıp Ödemiş – Ayasuluk’a yerleşen Çakırcalı Mehmet Efe’nin dedesi Kara Mahmut, büyük bir ihtimalle Evliya Çelebi’nin de adını belirttiği Afyon taraflarındaki Çakırca kazasından göçmüştür ve oğlu Ahmet Efe olsun, torunu Mehmet Efe olsun her ikisinin de “Çakırcalı” lakabını bu kazadan alma olasılıkları oldukça yüksektir.

Babası eşkıyalığı bırakmış, düze inmiş, kendi halinde bir köylü olarak yaşarken bu durumdaki eski Zeybeklerin yeniden dağa çıkmalarını önlemek amacıyla verilen gizlice öldürülmeleriyle ilgili bir emir doğrultusunda zaptiye çavuşu Boşnak Hasan tarafından öldürülür.

Babasının öldürüldüğünde Mehmet, henüz 11 yaşındadır. Uzun süre ayıngacılık (tütün kaçakçılığı) yaparak yaşamını sürdürür. Bu işte en büyük yardımcısı, babası Ahmet Efe’ye de yardım ve yataklık yapmış olan Hacı (Eşkıya) Mustafa’dır. Bir zaman sonra Hacı Eşkıya’nın geçmişte kendisini bırakarak başka bir gençle kaçan karısını ve kaçtığı genci Ödemiş’teki evinde öldürür. Kısa bir süre sonra da babasını da tuzağa düşürerek öldüren Boşnak Hasan Çavuş tarafından yakalanarak hapse atılır. Ancak delil yetersizliğinden dolayı mahkemede beraat eder ve kısa bir süre sonra serbest kalır.

Çakırcalı’nın bir gün başına bela olacağını bilen Hasan Çavuş’un yıllar önce işlenen bir hırsızlık olayını da Çakırcalı’ya mal edip takibe düşmesi ve Çakırcalı’nın köyüne baskın düzenleyerek annesi ve diğer akrabalarına türlü hakaretlerle işkence yapması Çakırcalı’yı çileden çıkarır. Bütün bu olaylar ve babasının da öcünü almak amacıyla Çakırcalı, yanında Hacı Mustada, Çoban Mehmet, Harmnlıoğlu Ahmet, Koca Mehmet, Arap Mercan, Kara Ali gibi yiğitlerle dağa çıkar ve “Çakırcalı Mehmet Efe dağa çıktı, Osmanlı gelip de yakalasın” diye Osmanlı’ya haber salar.

Halk arasında ün kazanmış, desten olmuş diğer bir çok efe gibi o da varlıklı kişilerden aldığı paraları kendisine yataklık yapanlara ve yoksullara dağıttı. Çevredeki bir çok varlılık kişiyi köprü, çeşme gibi yararlı işler yapmaya zorladı. Bu sayede halkın gözünde kısa bir sürede yüceldi. Çakırcalı, bir ara peşine düşmüş olan Hasan Çavuş ile Mülazım Hüsnü Efendi’yi bir pusuda öldürdü. Bunun yanı sıra bölgede “Çalıkakıcı” olarak adlandırılan, sürekli halka karşı acımasızlık yapan ve yönetime çalışan birtakım Türk, Rum, Arnavut çetelerine karşı büyük mücadeleler vererek bir çoğunu ortadan kaldırdı. Hatta, kendi adını kullanarak köy ve obaları basan, talan edip kadınlara ve kızlara sarkıntılık eden dokuz kişil bir Arnavut çetesinin adı ile ilgili tüm çalışmalarda anlatılmasına rağmen ilgili Arnavut çetesinin adı ile ilgili bir açıklama yapılmamıştır. Ancaki büyük bir ihtimalle bu çete Salihli, Alaşehir taraflarında iğren. Boyutlarda eşkıyalık yapan “Arnavut Köy Bayram” çetesidir. Çünkü bu çetenin yaptıkları hakkında basında 1900 ve Eylül 1901 tarihi arasında çeşitli haber alınamamıştır. Ünü Osmanlı ve sınırlarını aşarak Avrupa’ya kadar yayıldı. Avrupa’dan bir çok gazeteci gelerek kendisiyle röportajlar yaptı, gazetelerde dizi  yazılar çıktı.




Çakırcalı Efe ile baş edemeyen Osmanlı kendsine çeşitli defalar af çıkarttı. Her seferinde de “Kırserdarlığı” görevi ve belirli miktarda maaş bağlanalarak, silahlarıyla birlikte çete elemanlarının da yanında kalmasına izin verilerek ödüllendirildi. Ancak efe her seferinde bir bahane bularak yeniden dağa çıktı. Kendisine rakip olarak gördüğü bir çok Zeybek çetesini ortadan kaldırmıştır. Bunların en ünlülerinden birisi de “Kamalı Mehmet Efe” çetesidir. Halk arasında yakılan türkülere bakıldığında, Kamalı Mehmet Efe’nin diğer Zeybeklere oranla halk tarafından pek sevilmediği ve Çakırcalı’nın Kamalı’ya karşı zaferinin kıvanç yarattığı düşünülebilir ise de Kamalı’nın ölümü gerçekte halk arasında büyük üzüntü yaratmıştır. Hatta bu olay sonucu Çakırcalı halk tarafından büyük tepki toplamıştır. Çünkü Çakırcalı, daha önceleri Poslu Mehmet, Köseoğlu (Köseli Mehmet) gibi dönemin sevilen efelerini öldürdüğü gibi Kamalı Zeybeği de yörenin deyimiyle “kancıklayarak” öldürmüştür. Bütün bunlardan da anlaşılacağı üzere Çakırcalı, dönemin en güçlü efesidir.

Çakırcalı’nın, kendisine tehlike oluşturacağını düşündüğü veya ortadan kaldırmasıyla birlikte hükümet tarafından bağışlanacağına inandığı herhangi bir Zeybek çetesini ortadan kaldırmaması olanaksız gibidir.1912 yılındai Nazilli yakınlarındaki Karıncalı dağ mevkiinde yönetim güçlerince girdiği bir çatışma sonucu, kafası ve elleri kesilmiş, göğsünün derisi yüüzlmüş bir halde bulunmuştur. Bu durum, öldükten sonra tanınmaması için efenin kendi istediği doğrultusunda kızanları tarafından gerçekleştirilmiştir.Ancak Bayındırlı Mehmet Efendi, aradan çok uzun yıllar geçtikten sonra, 1950 yıllarında yazar Murat Sertoğlu’na Çakırcalı’nın “Yarım Arap” adı verilen bir Manisalı asker tarafından vurulduğunu söylemiştir. Bu olayı bunca zaman saklamasına neden olarak da, Yarım Arap’ın bu olayın duyulması ile birlikte Çakırcalı’nın adamları tarafından öç alınmasından korktuğunu ve kendisine söz verdirdiğini söylemiştir.

Çakırcalı Mehmet Efe’nin ölümü halk arasında büyük üzüntü yaratmış, ağıtlar yakılmıştır. Mezarı Nazilli yakınlarında bir yol kenarında iken 1947 yılında buradan alınarak Ödemiş’in Kayaköyü mezarlığına taşınmıştır.

Çakırcalı Mehmet Efe  Osmanlı tarihinin, belki de dünyanın en büyük eşkıyalarından biridir. 15 yıllık eşkıyalığı boyunca 1081 kişiyi öldürdüğü rivayet edilmiştir. Öldürdüğü kişilerin (kafasını veya diğer çeşitli uzuvlarını kesmek, diri diri yakmak... gibi) öldürülüş biçimlerinden dolayı acımasızlığıyla da ün saldı. Bu acımasızlığından dolayı halk arasında seveni olduğu gibi sevmeyeni, düşmanı da vardı. Hatta kendisine, halk tarafından “Kargış” niteliğinden türküler dahi yakıldı.

Diğer çete resilerinin aksine, son derece az adam barındıran Çakırcalı’nın yanındaki adam sayısı olağan üstü durumlar hariç sekiz kişiyi geçmemiştir. Yıllarca sonra aynı bölgede cesareti ve yiğitliğiyle büyük bir üne sahip olan “Gökçen Efe”de Çakırcalı’nın yanında uzun süre kızanlık yapmıştır. Çok iyi de silah kullanabilen efe, bu sayede girdiği seksen kadar çatışmadan sağ salim kurtulmayı başarmıştır.

Çakırcalı Efe’nin diğer bir önemli özelliği ise, kızanlarından farklı olarak son derece yalın bir giysi ve dindar bir kişiliğe sahip olmasından dolayı dizlerinin görünmemesi için diz çakşırı yerine potur giymesidir.

 
  tüm 8666 ziyaretçi (12551 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol